HZ. MUHAMMED (S.A.V.) : AMERİKALILARIN KAHRAMANI
Amerika'da ve genel olarak Batı ülkelerinde İslamofobi diye adlandırdığımız bir olgu var. Yanlış bilgilendirilmiş birinin İslam'a karşı korkusunu anlayabiliyorum (ve bazı Müslümanların, yaptığı hareketlerle İslamofobi'yi nasıl daha kötü hale getirdiğini de). Bunlar karşılıklı konuşulurak ve iyi örnekler vererek çözülebilecek problemler. Ancak anlayamadığım ve gerçekten affedemeyeceğim şey insanların İslam'a iftira atması ve bilerek dini çarpıtmasıdır. Özellikle de Allah'ın Elçisi ve onun karakteriyle ilgili iftirada bulunanlardan hiç memnun değilim ama onların neden bu kadar çaresiz bir şekilde Peygamber'i kötü göstermek istediği hakkında tahminde bulunacağım.
İslamofobik olarak tabir edebileceğimiz Batılıların çoğu öyle değiller. Sadece İslam ve Peygamberi hakkında pek bir şey bilmiyorlar. Bilen Batılılar O'na dair daha çok pozitif bir görüş sahibi gibi görünüyorlar ama sıradan insanlar itiraf etmeliler ki O'nun hakkında aslında hiçbir şey bilmiyorlar. Muhammed'i ellerinden geldiğince çirkin bir şekilde anıyorlar, suçlamaları asla hafif olmuyor. Yaşadığımız gösteriş çağının bir parçası olarak herkes dikkat çekmek için yarışıyor ancak bu yarış sadece umutsuzluğun bir parçası. Kimse Muhammed'i küçük suçlarla suçlamıyor; O'nu soykırım, pedofili, cinayet ve savaşa kışkırtmayla suçluyorlar. Kimse O'nu incir çekirdeğini doldurmayan hırsızlıklarla ya da dedikoduyla suçlamıyor. Belki de bu akılalmaz çirkinliğin asıl sebebi şudur: Bu İslamofobikler -en azından belli seviyede- Muhammed Peygamber'in hikayesi Amerikan halkı içinde büyük yankı uyandırabileceğini biliyorlar. Bir başka deyişle, Amerikalıların Kahramanı haline gelebileceğinin farkındalar.
Benim Amerikan oluşum, İslam'ı kabul etmeden önce bile, anında Hz. Muhammed'i sevmeme ve ona hayran olmama yol açtı. O'nunla özdeşleştim. O'na hayran kaldım. Amerikan olarak -belki çok cüretkar olabilirim- Muhammed'in hikayesi benim için elmalı turta, beyzbol ve 4 Temmuz barbeküsü gibi. Onun hikayesi Mekke ve Medine'de 7.yüzyılda meydana gelmiş bir Vahşi Batı filmi gibiydi. Kovboylar ve kanun kaçakları büyük tren şirketleriyle savaşmadan önce Muhammed put sanayisiyle savaştı. Açgözlülük ve zulme, fakirliği umursamamazlığa, cinsiyet ayrımcılığına ve adaletsizliğe karşı canı pahasına savaştı. Zamanının şartlarına göre, O'nu feminist olarak adlandırabiliriz. O, kadınların miras ve boşanma hakları gibi eşi benzeri bulunmayan haklara sahip olmasını mümkün kıldı. O, insanlara sadece bir puta tapmalarını değil, bütün putlara tapmayı bırakmalarını söylüyordu; tapınaklarında, sunaklarında, ceplerinde ve çantalarında, hepsini bırakmalarını. Amerikalılar, dezavantaja sahip olmalarına rağmen hedefleri olan insanlara hayran kalırlar. Zor hatta imkansız gibi görünen durumlarda kalsa bile azmeden ve nihayetinde zorlukların üstesinden gelen insanlara da hayran kalırlar. Özellikle de yaptıkları şeyleri iyi bir sebep için yapan ve zafer kazansa bile tevazu gösteren insanlara hayran kalırlar. Ve bu tanıma Hz.Peygamber'den daha iyi uyan başka biri yok, salat ve selam O'nun üzerine olsun.
Amerikalılar sıradışı şeyler yapıp kahraman haline gelen sıradan insanları çok severler. Amerikalılar "zayıf olana arka çıkarlar"- bu deyim bizim genellikle zayıf olanın -haklı bir sebebi olması şartıyla- yanında olduğumuza dair genel kültürel düşünce yapısını gösterir. Bu tarz insanlar bizim kendimizle bağdaşlaştırdığımız insanlar. "Davud ve Calut" bizim dilimizde aşağı yukarı bir atasözü haline geldiği nokta şu: üç büyük İbrahimi dinde de Davud dezavantajlı taraf olup kendisinden daha güçlü olan tarafla savaşır ve güçlü imanı sayesinde galip gelir.
Amerikalıların olayları nasıl algıladıklarını görüyoruz. Abraham Lincoln'ün Birleşik De vletler'deki en ünlü başkan olmasının yüzlerce sebebi var ancak popülaritesinin en büyük sebebi nispeten fakir bir aileden gelişi, alt sınıftan basit bir adam olarak kendini iyi bir eğitime vererek iyi bir avukat oluşu ve nihayet başkanlığa giden yolda çalışarak kendini geliştirmesi olmuştur. Aristokrat ve ayrıcalıklı Kurucu Babalarımız, Amerikan halkı tarafından saygı görmekteyken sevgi görmüyorlardı. Biz George Washington'a ve John Adams'a saygı duyuyoruz ancak onlara karşı sevgi beslediğimizi söyleyemeyiz. Onlarla Abraham Lincoln'le kurduğumuz gibi bir bağ kuramayız. Sadece bir istisna yapabilirim, o da Benjamin Franklin. O basit bir yazıcıydı ve yeteneği ve sıkı çalışması sayesinde kendisini geliştirdi. Saygı ve sevgiyi birlikte görmeye değer tek Kurucu Babamız o gibi görünüyor, çünkü o da bir derece insanların bağlantı kurabileceği sıradan bir insan. Başkan olmayıp da ABD doları üzerinde resmi olan nadir insanlardan biridir. Martin Luther King Jr. da bir diğer Amerikan kahramanı. Doğum günü ulusal bayram olup kendisi başkan olmayan iki insandan biri de odur. (Diğeri Christopher Columbus, gerçi o aşağı yukarı önemli bir olayı karşılamak için var). O da profile mükemmel bir şekilde uyuyor, ağırbaşlılığını her daim koruyan ve sonunda güçlüklerin üstesinden gelen bir adam.
Bu, dezavantaja olan hayranlık ancak inatçı kahramanlara aynı zamanda Amerikan sinemasında da rastlıyoruz. Bizdeki romantik komedilerde genellikle konu şudur: tekdüze, sıkıcı ve sosyal açıdan çok sıkıntılı bir adam risk alarak ve zorlukların üstesinden gelerek güzel bir kadının kalbini kazanır. Ayrıca dezavantajlı atletlerin tüm zorluklara rağmen maçı aldığı bolca spor filmimiz var. Bizim film ikonlarımızı bir düşünün: Rocky Balboa kurgusal bir karakter olabilir ancak kurgusal olması onu daha önemsiz bir idol haline getirmez. Esaretin Bedeli, şuan internette en çok oylanan film, bizim favori klasiklerimizden biri çünkü haksız yere hapsedilen baş karakterimiz imkansız gibi görünse de inatçı ve kararlı bir şekilde tüm zorlukların üstesinden geliyor.
Hz. Peygamber'in hayatını okumak -kulağa saygısız gelme riskiyle beraber- neredeyse Amerikan romanı ya da film senaryosu okumak gibi. Onun hikayesi yetim bir çocukla ilgili: fakir bir aileden gelip sıradan bir adam olarak ne olursa olsun hedefi için sonuna kadar savaşan yetim bir çocuk. O çok iyi bir sebep uğruna savaştı. Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için her şeyini riske ederek savaştı. Çok büyük bir dezavantaja sahip olmasına rağmen her zaman doğru bildiğini yapmak için cesareti vardı. Ölümü pek çok kez kandırdı; aynı Amerikan filmlerindeki gibi, hayatında öyle anlar vardı ki kaybetmiş ve bitmiş gibi göründüğü... Ailesi onu reddetti ve onunla olan tüm ilişiğini kesti. Geçmişte ona "Güvenilir Muhammed" diyen arkadaşları onun hikayeler uydurduğunu iddia etti. Küçücük oğlu vefat ettiğinde Mekke halkı onunla alay etti. Allah'tan mesaj alan bir adam nasıl olur da böyle talihsiz şeyler tecrübe edebilir? Ardından tebliğ için gittiği Ta'if şehrinde halk tarafından taşlandı. İlk Müslümanlar Mekke toplumundan yıllardır dışlanmışlardı, zar zor hayatta kalabilme mücadelesi verebiliyorlardı. Ve nihayetinde Peygamber bir suikast girişiminden canını kurtarmak için Mekke'den ayrılmak zorunda bırakıldı. Yezrip'e göç etti, şuan Medine olarak biliniyor, ancak bundan sonra düşmanları İslam'ı yok etmek için peşinden ordu yolladılar. Onun hayatı gerçekten zorluklarla doluydu ama Muhammed ve ona iman edenler asla pes etmediler. Tüm bu zorluklara rağmen O'nun hikayesi beklenmedik bir şekilde mutlu sonla bitti. Altmışlarındayken, zulüm ve suikast girişimleriyle geçen yirmi yılın ardından, savaş üstüne savaşla, mücadele üstüne mücadeleyle, etrafındaki birçok insanın ölümünü gören, hayatını çok kez riske atan bu yaşlı adam, sonunda evine, Mekke'ye muzaffer bir fatih olarak dönmüştü. Mekke'yi savaşmadan almayı başarabilmişti. Düşmanları o zamanki büyük Müslüman ordudan dolayı dehşete düşmüşlerdi. Püskürtmeyi denemekten bile korktular. Bu muzaffer fatih, kazandığı zafere rağmen tevazuyu elden bırakmadı. Şehirden içeri girerek saygıyla başını eğip halkı selamladı. Onlar bekliyorlardı ki Muhammed onları katledecek, halbuki yanıldılar. Hıristiyan ilkelerinden uzun zamandır etkilenen Amerikalılar, onun Mekke halkını affetmesine hayran kalırlardı. Yıllar önce amcası Hz. Hamza'yı vahşice öldüren Hind'i bile affetti. Amerikalılar her zaman mütevazı kalıp sonunda hedefine ulaşan ve zafer elde eden insanlara hayran kalırlar. Bu tanıma Allah'ın Elçisi'nden daha iyi uyabilecek başka kimse yok. O, alçak gönüllülüğünü her daim sürdürdü. Evinin içinde basit bir mezara gömüldü. Hepimizin yaratıldığı ve döndürüleceği yere nihayet O da döndü. On dört asır sonra, hala, Müslümanlar O'nun getirdiği kitabı okuyup O'nun örnek alıyorlar ve "Allah'ım! Salat ve selam O'nun, Ehl-i Beyt'inin ve Sahabelerinin üzerine olsun" diye dua ediyorlar.
Perspektif olarak, böyle bir olayın gerçekleşmesinin imkanı yok. Sıradan bir adam Peygamber oluyor ve sürgünden kendi şehrine yönetici olarak dönüyor. Ama Muhammed bunu başardı. Asırlar sonra hala insanların O'nu takip etmesinin de imkanı yok. Ama yapıyorlar. O'nun akılalmaz kararlılığı, haklı davasına kendini adamışlığı, tüm bu imkansız zorlukların üstesinden gelişi ve tüm bu kahramanlığın tevazuyla birleşimi Amerikalılar arasında yankılanırdı eğer bu hikayeyi duysalardı. İslam'ı kabul etmeseler bile Peygamber'e daha pozitif bir çerçeveden bakıp en azından ona saygı duyarlardı. Muhammed sıradan insanların bağ kurabilecekleri bir figür: yetim kalmanın, eşini, arkadaşlarını hatta evladını kaybetmenin acısını yaşayan; evliliğin ve babalığın zorluklarını ve hazzını yaşayan, hayatını dürüst bir yoldan kazanmanın mücadelesini veren bir figür. Muhammed dünyadaki en sıradışı şeyleri yapan en sıradan adamdı. Ve O, Amerikalıların en büyük kahramanıydı. Belki de Amerikalılar kahramanlarını en son bulmayı umdukları yerde bulacaklar...